Yaşadığımız her şey eksikti
aslında acılarımızdan başka. Yürüdüm. Saatlerce ikna etmek için konuştum
durdum. Saçma sapan sorulara mantıklı, makul cevaplar vermeye çalıştım. İkna
ediciliğine inandığım yüzlerce cümle kurdum. "Nasıl olur?" sorusuna,
"neden olmasın?" deyip geçmekte vardı ama daha önce tasvir edilmiş ne
kadar örnek varsa kafamda saydım döktüm. Yollar uzadı ben yürüdüm. Yokuşlar vardı
yordu. Durmadım anlattım, anlamamakta diretti.
-Bir insan birini bu kadar kısa sürede nasıl dert edinir?
-Derdin bu muydu? Anlatayım dinle o zaman. Dert dediğin nedir senin? Dert
vardır imtihandır, sabır ister. Sabır bir edeptir, saygıdır. Sabır çekilmez,
giyilir bir kaftan gibi. Asil bir duruş ister, sızlanmak anla sürülmüş bir
leke; sabrın selametine konulmuş bir taştır. Sabır tesbihtir, takdiri temaşa,
rızayı ifşadır. Rıza göstererek rızaya talip olmaktır. Beladaki hayrı
aramak, sıkıntı da sükutu bulmak, acıda demlenmektir. Demlendikçe dökmektir
içindeki kötüyü.
Daracık sokaklarda sislere
bürünmüş bir mahrem vardı. Göz görmedikçe beyin kurdu, yazdı, oynadı. Yorgun
ayaklarım şikayet etmedi, durmadı, durdurmadı. Sislerin arasından sıyrılan
güneş umuttu, talihin milyonlarca ihtimalinden bir tanesine işaret etti. Kafa
yormanın insana ne kattığı konusunda şüphelerim vardı ya! Açılan
pencereler şüpheye lanet etti.
-Dert edinmek dediğin nedir? Derdin bir ton açığıdır. Derdin aslı değildir
ama suretidir. Üzerine vazife olmayanı anlamaya
çalışmaktır. üzüntüyü paylaşmak değilse de hüzünlenmektir.
Kendini karşındakinin yerine koymaktır. Namı diğer "diğergamlık"tır.
Kendinden vermek, beklentiden uzak olmak, beklentiye açık olmaktır. Dermana eklemlenmek...
Şüphe akıl ile birleşirse doğruyu
bulma çabası, gönül ile buluşursa at gözlüğü. Kimi zamanlarda susmak en
hayırlısı, sustum. Senden gelecek bir hareketi beklemek acıtıyordu ama nereye varacağını
bilmeden gelişi güzel sustum. İçimde büyümeyesice endişe büyüdü durdu. Son
anlarda cansiperane yapılan hamlelerdi benimkisi.
"Eklemlendim dermana, dermanım ol" dedim. Dert etmedin.
Başka başka dertlerin vardı belki. Sormadım, soramadım. Sormadıysam
korktuğumdan. Ne sevmek için bi neden aradım, ne de bir nedene ihtiyacım
vardı.. Tüm çabam seni tanımak içindi, sevmek için değil, sevgim zaten ilk
görüştendi. Dününü değil yarınını merak ettim. Yarına değil sensiz geçen düne
kahrettim. Sinirli değilim, kırgın, küskün hiç değilim. Eğer kızgınsam bile
sana değil kendime kızgınım. Anlatabilseydim anlardın zahir. Bütün güdük
cümlelerim beni senden uzak bir şehre sürdü. Ben sürgün oldum, şehir sürgün...
Sana söylenemeyen her söz cümleden sürgün.
-Dert bazen başa geçmeden gönle ayan olur. Bir ağırlık çöker göğsüne nefes
almak zorlaşır. Kesik kesik aldığın her nefes ciğerlerine atılan bir façadır.
Ümitsizlikle ümidin kapışması gibidir. Şikayet etmiyorum, şikayet değil benim
ki, derdimi anlatayım diyorum... Dilim dönmüyor, dönseydi ne çok şey söylerdim.
"Etme" derdim,
Beni sensiz gecelere mahkum etme.
Sana olmayan her
bakış boş, beni boş manzaralara düçar etme.
Beni ben çekemem, beni bana mahkum
etme.
Ne söylediysem olmadı. Bir başımaydım en başından beri, ne ben sana söyledim,
ne sen beni dinledin. Yorgun bedenim evi işaret etti. Kalktım usulca koyuldum
yola. Ne sen ordaydın, ne ben seni geride bıraktım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder