7 Nisan 2012 Cumartesi

hep eksik / riya

Göz görmedikçe beyin kurdu, yazdı, oynadı.

Sanki bütün soruların müellifi bendim. Alt tarafı basit bir soru sordum, basit bir cevap aradım. Anlamaktansa anlatmaya verdi bütün enerjisini. Durmaksızın kendinden bahsedip ne kadar güzel haslet varsa kendine bir pay çıkarmak adına saydı döktü. 

    "Bir insan birini bu kadar kısa sürede nasıl dert edinir?" demiştim, dertten dem vurdu derdin ne olduğunu bilirmiş gibi. Dinlemek bile dertti derdi bilene. "Dert dediğin nedir senin?" diye sorduğunda durup dinleseydi keşke. Durmadı anlattı, kendi söyledi, kendi dinledi. Derdini ifşa etti, değerini beş paralık etti. Değerini bilseydi teşhir eder miydi mahremini? Bulduğu ilk fırsatta muzaffer bi edayla "derdimsin" der miydi? Daralan ruhum son bir çıkış arıyordu. Bu yoğun baskısı beni korkuyla kuşattı, telaşlandırdı. Nezaketli görüntüsünün altındaki baskın karakteri, aczin de bile tepeden bakan bir tavırla tezahür etti. Tüm korkakların tavrıyla ders vermeye kalkışmıştı ve bütün korkaklar gibi kendisi de bunun farkında değildi. Sussaydı daha iyi anlatırdı belki, cansiperane konuşmaya çalıştı. Afilli bir iki kelam da etmedi değil hani. İçi boş kelama kanarım sandı. Benim kandırılmışlıklarım onun afilli sözlerinin o kadar üstündeydi ki demirden bir perde olmuştu gönlüme. Demirden bir perde, sürgüsü sürülmüş bir kilit, kilidine kurşun dökülmüş bir muamma. 
Sahi ne diyordu "dert başa gelmeden gönle ayan olur" senin gönlüne ayan olan benin gönlüme ayn mıydı? Cüretkar bir sahiplenme hissi kaplamıştı her yanını. O kadar büyütmüştü ki kendini "Senin bi derdin var mıdır?" demek bile zor geliyordu. Ah kibir, sen kimleri helak edersin de haberleri bile olmaz. Kör olmuş gözleri aynada baktığı kendisi, gördüğü kendisi, sandığı bendim. Katıp karıştırmıştı her şeyi, aşure yapmak istediği aşikardı da ortaya koyduğu yavan bir ekmek aşıydı.  Ona da razı olurdum elbet, samimiyetle yapılmış en küçük hareketle dahi beni bir ömür kendine hemdem kılabilirdi. Ama öyle değildi ki her hareketi riyadan öteye geçmeyecek hezeyan yumağıydı. 

    Lafını bölmek istedim beni duymadı bile. Kalkarken ben, kalktığımın bile farkında değildi. Anlattığı kimdi, kimeydi. Durup yüzüne baktım bakmadı bile.  Kafamı dağıtmak için yürümeye koyuldum.  Ben yürüdüm, düşünceler yürüdü. Nerede buluşmuştuk, nerede ayrılmıştık bilmiyorum. Ben yürüdüm, düşüncem yürüdü. Zihne ekilmiş bir ayrık otu gibiydi; sardıkça sardı. Sardıkça söküp atmak, uzaklaştırmak gereği hasıl oldu...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

leyla

Ah zaman. Leyla bir demdi geldi geçti, ardından mekan durdu, an durdu, Zalim ateşin zavallı pervanesi döndü, ışık durdu, zaman durdu. Yandı...

Reklam