25 Şubat 2012 Cumartesi

hep eksik

Yaşadığımız her şey eksikti aslında acılarımızdan başka. Yürüdüm. Saatlerce ikna etmek için konuştum durdum. Saçma sapan sorulara mantıklı, makul cevaplar vermeye çalıştım. İkna ediciliğine inandığım yüzlerce cümle kurdum. "Nasıl olur?" sorusuna, "neden olmasın?" deyip geçmekte vardı ama daha önce tasvir edilmiş ne kadar örnek varsa kafamda saydım döktüm. Yollar uzadı ben yürüdüm. Yokuşlar vardı yordu.  Durmadım anlattım, anlamamakta diretti.  

-Bir insan birini  bu kadar kısa sürede nasıl dert edinir?

-Derdin bu muydu? Anlatayım dinle o zaman. Dert dediğin nedir senin? Dert vardır imtihandır, sabır ister. Sabır bir edeptir, saygıdır. Sabır çekilmez, giyilir bir kaftan gibi. Asil bir duruş ister, sızlanmak anla sürülmüş bir leke; sabrın selametine konulmuş bir taştır. Sabır tesbihtir, takdiri temaşa, rızayı ifşadır. Rıza göstererek rızaya talip olmaktır.  Beladaki hayrı aramak, sıkıntı da sükutu bulmak, acıda demlenmektir. Demlendikçe dökmektir içindeki kötüyü. 

Daracık sokaklarda sislere bürünmüş bir mahrem vardı. Göz görmedikçe beyin kurdu, yazdı, oynadı. Yorgun ayaklarım şikayet etmedi, durmadı, durdurmadı. Sislerin arasından sıyrılan güneş umuttu, talihin milyonlarca ihtimalinden bir tanesine işaret etti. Kafa yormanın insana ne kattığı konusunda şüphelerim vardı ya! Açılan pencereler şüpheye lanet etti. 

-Dert edinmek dediğin nedir? Derdin bir ton açığıdır. Derdin aslı değildir ama suretidir. Üzerine vazife olmayanı anlamaya çalışmaktır. üzüntüyü  paylaşmak değilse de hüzünlenmektir. Kendini karşındakinin yerine koymaktır. Namı diğer "diğergamlık"tır. Kendinden vermek, beklentiden uzak olmak, beklentiye açık olmaktır. Dermana eklemlenmek...

    Şüphe akıl ile birleşirse doğruyu bulma çabası, gönül ile buluşursa at gözlüğü. Kimi zamanlarda susmak en hayırlısı, sustum. Senden gelecek bir hareketi beklemek acıtıyordu ama nereye varacağını bilmeden gelişi güzel sustum. İçimde büyümeyesice endişe büyüdü durdu. Son anlarda cansiperane yapılan hamlelerdi benimkisi.

"Eklemlendim dermana, dermanım ol" dedim. Dert etmedin.

Başka başka dertlerin vardı belki. Sormadım, soramadım. Sormadıysam korktuğumdan. Ne sevmek için bi neden aradım, ne de bir nedene ihtiyacım vardı.. Tüm çabam seni tanımak içindi, sevmek için değil, sevgim zaten ilk görüştendi. Dününü değil yarınını merak ettim. Yarına değil sensiz geçen düne kahrettim. Sinirli değilim, kırgın, küskün hiç değilim. Eğer kızgınsam bile sana değil kendime kızgınım. Anlatabilseydim anlardın zahir. Bütün güdük cümlelerim beni senden uzak bir şehre sürdü. Ben sürgün oldum, şehir sürgün... Sana söylenemeyen her söz cümleden sürgün.

-Dert bazen başa geçmeden gönle ayan olur. Bir ağırlık çöker göğsüne nefes almak zorlaşır. Kesik kesik aldığın her nefes ciğerlerine atılan bir façadır. Ümitsizlikle ümidin kapışması gibidir. Şikayet etmiyorum, şikayet değil benim ki, derdimi anlatayım diyorum... Dilim dönmüyor, dönseydi ne çok şey söylerdim. 

"Etme" derdim, 
Beni sensiz gecelere mahkum etme.
Sana olmayan her bakış boş, beni boş manzaralara düçar etme. 
Beni ben çekemem, beni bana mahkum etme.

Ne söylediysem olmadı. Bir başımaydım en başından beri, ne ben sana söyledim, ne sen beni dinledin. Yorgun bedenim evi işaret etti. Kalktım usulca koyuldum yola. Ne sen ordaydın, ne ben seni geride bıraktım.

leyla

Ah zaman. Leyla bir demdi geldi geçti, ardından mekan durdu, an durdu, Zalim ateşin zavallı pervanesi döndü, ışık durdu, zaman durdu. Yandı...

Reklam